KELEBEĞİN RÜYASI

Uzun zamandır beklenen bir film. Görüntüsü kalitesi, rengi, açısı harika olmuş. çekim tekniklerini de özellikle hayran kaldığımı söylemek zorundayım.  Şahsi düşüncem, Hollywood'a  ( dram türüne tabi ki ) artık uzak değiliz. Bu filmden sonra gerisi gelir. 1940'lara ait dönemi ustaca yansıtılması da yanında cabası. Gerçi bu alanda ilerlememizin dönem dizilerine borçlu olduğumuza inanıyorum.
Kıvanç Tatlıtuğ'a ayrıca değinmeden geçemeyeceğim. Bu film için kilo vermiş olan artist, gerçekten oyunculukla da göz dolduruyor. Takdir ettim. 

Oyunculuktan söz açmışken şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Yılmaz Erdoğan  her işinde olduğu gibi bu iştede yakınlarına torpil geçmeden durmamış. Eşini oynattığı rol, bu yaşta ne lisesi bu dedirten bir olgun kızla karşılaşmamıza neden olmuş. 

Bu kadar iyi tarafını saymışken, filmde hiç mi sevmediği yan yoktu? Şimdi gelelim sevmediğim yanlarına. Filmi izlemeye giderken iki şairin, bir kıza aşık olması sonucun da gelişecek olaylar zinciri beklerken, film daha çok verem hastalığı üzerinde duruyor. Tamam görüntüler güzel, her şey çok iyi ama birazda ağır bir yapısı var. Pek çok eleştirmen filmin uzun olduğunu yazmış fakat benim düşüncem uzunluktan çok filmin yavaş olduğu. Buda film çok uzunmuş gibi hissettiriyor.

Film senaryosunun gerçek olduğunu bildiğimiz içinde, içimizi daha da sızlatıyor. Ama şunu da itiraf edeyim ki, filmin verem hastalığı üzerine geçeceğini bilseydim bu kadar istekli gitmezdim. Şu Türk filmlerinde işlenen hastalık konularından hepimiz doktor olup çıkacağız bir gün. Dram dediğimizde mutlaka birisi apansız hastalık geçirmek zorunda mı? Başka türlü bir şey olmaz mı?

Neyse ki bu filmde izlenmeye değer çekimler vardı. O yüzden izlemenizi tavsiye ederim. Benim bu filme puanım 7/10

G.D.O. KARA KEDİ

Türkiye'de komedi filmi dediğimiz aklımıza ilk gelen isimlerden birisidir Şafak Sezer. İster beğenelim ister beğenmeyelim, kendisine özgü bir yapısı olduğunu kabul etmek gerekir. Anadolu insanı dediğimiz, o doğal karakteri yansıtmakta çok önemli bir isim.

Şafak Sezer'in daha önceki filmlerini izleyip de beğenen insanlar, eminim bu filmini de çok sevecekler ama ben filmde şurayı anlayamadım. Bu komedi film mi, aksiyon filmi mi? Film zaman zaman güldüren bir aksiyon yapısı var! Ama kesinlikle sıkıcı değil. Güldüren kısımları da var filmin. Sonunu seversiniz sevmezsiniz sizin bileceğiniz iş ama ben sevmedim. Zaten duygusallıktan bıkmış komedi filmine gelmişim, sonunda da yine duygusal biten bir film...

G.D.O ismi, 3 tane ana karakterin baş harflerinden oluşuyor. Gürkan ( Şafak Sezer), Duran, Orhan... Gıdasal bir yani yok yani. 3 ortak birleşerek açılmış, esnaf lokantası ismi gibi. Film gişe için yapılmış bir film olduğundan, bu da normal karşılanmalı... Umarım karşılığını almışlardır.

Türk sinemasında teknik anlamda ilerlese bile, komedi olarak eski yeşilçam filmlerinin güzelliğini bulamamak çok üzücü. Bugün Türkiye'nin en komik insanları olarak bildiğimiz adamlar bile, kamera karşısına geçtiğinde, çok az güldüren, gişe filmlerden öteye geçemiyor. Teknik en iyi kullanan komedyenler bile, bayrağı Kemal Sunal'dan alıp ilerleyemiyor mesela.

Sözlerimi toparlarken, Şafak Sezer'i seviyorsanız mutlaka izleyin derim...Benim bu filme puanım 5/10

Pİ'NİN YAŞAMI

 Yan Martel'in aynı adı taşıyan romanından sinemaya aktarılan bu film, gerek görselliği ile gerekse anlattığı sıra dışı hikayesi gerçek bir sinema şöleni sunuyor. Film izledikten  sonra, zamanınızın boşa geçmeyeceğini anladığınızda hak vereceksiniz sizde.

Film, Pi'nin öncelikle adının nasıl Pi olduğunu anlatarak başlıyor. Daha sonra babasının Hindistanda'ki hayvanat bahçesini satarak Kanada'ya yerleşmeye karar verip, yola çıkmasıyla asıl konuya geliyoruz. Ama en baştan beri anlatılanlarda sıkmıyor insanı. Pasifik okyanusunda çıkan fırtına yüzünden gemi batar ve Pi, bir filikada yaralı bir zebra, hırçın bir sırtlan, yavrusunu kaybetmiş bir goril ve  bir Bengal kaplanıyla baş başa kalırlar.

Pi'nin 3 dine de inanması, bu filmin bütün dünyayı kucaklamaya çalışması gibi geldi bana. Zaten filmde en çaresiz zamanlarda inançların ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.

İlk başlarda, Pi'nin olgun yaşlardan, başından geçeni anlatıyor olması hoşuma gitmemişti. Ama sonradan anlıyorsunuz filmin sonundaki sizi düşündürecek sürpriz için gerekli.

Sanırım film Türkiye'de gösterimden kalktı. Özellikle sinemalarda 3D izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Ama izleyemeyenler için mutlaka izlenilmesi gerekende bir film. Bakalım 11 dalda oscar adayı olan bu film, kaç oscarı toplayablicek.

Merak edenler için söyleyeyim. Duyduğuma göre bengal kaplanının bir kaç sahnesi hariç, çoğu sahneleri bilgisayardan yapılmış.

SİNEMAYA SEYİRCİ GÖZÜYLE ELEŞTİRİ

Merhaba. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, burası bir izleyici olarak, filmleri amatörce eleştirdiğim, '' kendimce'' neyi izleyip, neyi izlememenizi tavsiyede bulanacağım nacizane bir blog'tur. Eğer burayı okuyorsanız demek ki bana söz hakkı vermişsiniz demektir.

Öncelikle bir filmi parça parça eleştiren kişilerden nefret ederim. Film bir bütündür ve sadece bir sahnesindeki olayla, bütün filmin emeğini çöpe atmak çok acımazsızca bir yaklaşım olacağına inanıyorum. O yüzden burada mümkün olduğunca filmleri genel olarak ele almaya çalışacağım. Yoksa filmden hiç bir şey anlamayıp da, sadece film çok küfürlü olmuş, yok çok açık sahne varmış gibi saçma sapan eleştiri yapanlardan olmayacağımı bildirmek isterim. 

Eleştiriler kişisel olup, herkesin kendine göre bakış açısını da saygıyla karşıladığımı belirtip, bu saatten sonra ilk izlediğim filmin izlenimleri sunarım.