Kıvanç Tatlıtuğ'a ayrıca değinmeden geçemeyeceğim. Bu film için kilo vermiş olan artist, gerçekten oyunculukla da göz dolduruyor. Takdir ettim.
Oyunculuktan söz açmışken şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Yılmaz Erdoğan her işinde olduğu gibi bu iştede yakınlarına torpil geçmeden durmamış. Eşini oynattığı rol, bu yaşta ne lisesi bu dedirten bir olgun kızla karşılaşmamıza neden olmuş.
Bu kadar iyi tarafını saymışken, filmde hiç mi sevmediği yan yoktu? Şimdi gelelim sevmediğim yanlarına. Filmi izlemeye giderken iki şairin, bir kıza aşık olması sonucun da gelişecek olaylar zinciri beklerken, film daha çok verem hastalığı üzerinde duruyor. Tamam görüntüler güzel, her şey çok iyi ama birazda ağır bir yapısı var. Pek çok eleştirmen filmin uzun olduğunu yazmış fakat benim düşüncem uzunluktan çok filmin yavaş olduğu. Buda film çok uzunmuş gibi hissettiriyor.
Film senaryosunun gerçek olduğunu bildiğimiz içinde, içimizi daha da sızlatıyor. Ama şunu da itiraf edeyim ki, filmin verem hastalığı üzerine geçeceğini bilseydim bu kadar istekli gitmezdim. Şu Türk filmlerinde işlenen hastalık konularından hepimiz doktor olup çıkacağız bir gün. Dram dediğimizde mutlaka birisi apansız hastalık geçirmek zorunda mı? Başka türlü bir şey olmaz mı?
Neyse ki bu filmde izlenmeye değer çekimler vardı. O yüzden izlemenizi tavsiye ederim. Benim bu filme puanım 7/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder